ÖZGÜRLÜK YAZARLARI FİLM ÖZETİ VE ANALİZİ
Film, Erin Gruwell'in bir lisede yeni öğretmen olması ile başlıyordu. Fazla
heyecanlı ve saf ideallerle başladığı okulun ilk günü Erin gördükleri karşında
şaşkına dönmüştü. Sınıftaki öğrencilerin okulla bir alakaları yoktu, öyle ki
sınıfa yeni bir öğretmenin gelmesini bile umursamıyorlardı. Onlar için okul,
sadece yaşları gereği orada bulunmak zorunda oldukları bir yerdi. Amaçları
sadece yaşamak olan ve hatta 18 yaşını gördüklerine dahi şaşıran, hepsinin
farklı ırklardan gelmeleri ve aralarındaki iletişimsizlikten doğan ön yargı ile
bir de hayatlarında çeteler arası kavgalar sonucu yaşam mücadelesi verdikleri,
aile yapılarının zedelenmiş olması ve ebeveyn eksikliklerinin sonucu olarak
çoğu, hayattan kopuk ve evsiz çocuklardı.
Erin, ilk olarak kendini onlara dinletebilmeyi, hoşgörüyü öğretmeyi
denedi ancak pek başarılı olamadı. Babasına yeni öğretmenliğinden ve
öğrencilerinin tavırlarından söz ettiğinde, babasının verdiği tepki;
"Eğitime değer vermeyen insanlar uğruna yeteneklerini körelteceksin.
" oldu ama Erin pes etmemeye kararlıydı.
Erin, öğrencilerinin aslında birbirlerine çok benzediklerini ve bir sürü ortak noktalarının olduğunun farkındaydı. Bunun için öğrencileri ile bir oyun oynamaya karar verdi. Bu oyunda ortaya kırmızı bir çizgi çekti, onlara sorular sordu ve aynı şeyleri yaşayanların kırmızı çizgiye basmalarını söyledi. Böylece sınıfın içindeki çocuklar ne kadar fazla ortak noktaları olduğunu görmüş oldular ve bu oyun onları birbirine yaklaştıran ilk adım oldu.
Erin, öğrencilerinin aslında birbirlerine çok benzediklerini ve bir sürü ortak noktalarının olduğunun farkındaydı. Bunun için öğrencileri ile bir oyun oynamaya karar verdi. Bu oyunda ortaya kırmızı bir çizgi çekti, onlara sorular sordu ve aynı şeyleri yaşayanların kırmızı çizgiye basmalarını söyledi. Böylece sınıfın içindeki çocuklar ne kadar fazla ortak noktaları olduğunu görmüş oldular ve bu oyun onları birbirine yaklaştıran ilk adım oldu.
Erin öğrencilerini eğitime yaklaştırmaya
kararlıydı ve bunun için onları çeşitli gezilere götürüyordu. Şimdiye kadar
yaşadıkları şehrin dışına dahi çıkmayan öğrenciler için bu büyük bir adımdı.
Erin, bu gezilerin maddi yönünü öğretmenlikten ayrı, yarı zamanlı işler yaparak
karşılıyor ve yaptığı bu fedakarlıklardan ötürü evliliğinin bozulmasına
sebebiyet veriyordu. Çocuklar ise eğitime yavaş yavaş dahil oluyor ve
hayatlarında güzel değişimler yaşanıyordu.
Erin'in bu çabasını gören öğretmenler bunun boşuna bir
uğraş olduğunu dile getiriyorlardı. Hatta Erin, çocuklara okutmak için
yönetimden kitap istediğinde onlara küçük sınıflar için okutulan
sadeleştirilmiş metinlerden oluşmuş yıpranmış kitaplar verdiklerinde yönetime;
"Lise öğrencilerinin okuma düzeyi beşinci sınıfla aynıysa gönüllü
bütünleşmenin ne önemi var? Bu program onları yok olacak yaşa gelene kadar
kurumsallaştırıyor." cevabını vermişti. Bunun üzerine Erin çocuklara yeni
kitaplar okutmaya başlamış, onlardan günlük tutmalarını istemiş ve dilerlerse
günlüklerini kendisi ile paylaşabileceklerini söylemişti. Günlüklerini Erin ile
paylaşan öğrenciler onunla sağlam köprüler üzerine kurulmuş bağlar inşa
etmişlerdi.
Kimsenin beklemediği şekilde öğrencilerin hem başarı
düzeyleri artıyor hem de davranışlarında düzelme görülüyordu. Çocuklar kitap
okuyor ve düşüncelerini birbirleriyle paylaşıyorlardı.
Filmin sonuna doğru,
okudukları bir kitapla fazlaca özdeşleşen çocuklar, kitabın yazarını okula
getirtebilmek için hep birlikte çabalamışlardı. Okula gelen Miep Gies'e
öğrencilerden biri '' Siz benim kahramanımsınız. " dediğinde yazar çocuğa
şu cevabı vermişti: "Hepimiz kendi sınırları imkanıyla, karanlık bir odada
ufak bir ışık yakabilir."
Bence bu cümle filmin ana fikri olmalı. Çünkü filmin geneline bakarsak eğer Erin kendi imkanlarıyla ve çabalarıyla bir grup öğrenciyi tekrar hayata kazandırmayı başarmıştı. Üstelik bunu okulların benimsediği sistemin dışına çıkarak, 'Onarıcı adalet' sistemini uygulayarak yapmıştı. Erin, onların kalplerine dokunmuş, onları dinlemiş, anlamaya çalışmış, sorunların nasıl ortaya çıktığını ve nasıl çözülebileceğine dair stratejiler üretmişti. Günümüz dünyasında suç işleyen veya aykırı davranışlar gösteren öğrencilere yapılan ilk uygulama onları okuldan uzaklaştırmak oluyor. Zaten zarar görmüş ve okuldan verim alamayan bir öğrenci için okuldan uzaklaştırılmak onun için bir iyilik değil, kötülüktür. Okulun amacı eğitim vermektir ama bahsedilen eğitimin sadece kelimeler ve sayılardan ibaret olmadığının bilinmesi gerekir. Öğrencilere başarının sadece daha fazla matematik neti yapılması ve başarının sadece gözle görülebilen sayısal verilerden ibaret olmadığının anlatılması gerek. En önemlisi öğrencilerle sadece yoklamada iletişim kuran öğretmenlerin, öğrencilerin bilemediği sorular karşısında 'adam olmaz bu' diyerek değil de, onlara öğrenmede ve çalışmada izleyeceği yolu anlatması gerekiyor. Hem manevi destekten mahrum hem de izleyeceği yolu bilmeyen bir öğrencinin kendi çabaları ile katedeceği yolun uzunluğu fazla kestirilemez.
Film bizlere, bir öğretmenin daha iyi bir
deyimle farklı bakış açısıyla bakabilen bir öğretmenin çocuklar üzerinde nasıl
bir etki yarattığı gösteriliyor. itim eğer doğru şekillerde verilirse
bükemeyeceği bilek yoktur ve eğer eğitimi doğru şekilde vermek istiyorsak ilk
olarak yöntemlerimizi ve bakış açımızı değiştirmeliyiz.
Ve son olarak bence filmin gerçek hayattan
alınan bir hikaye olması insanları böyle bir şeyin olabileceğine daha çok
inandırıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder